HER ŞEYİN BAŞI “ADALET”


Adalet, duygusal bir kavramdır.
Hem de o kadar duygusaldır ki tüm duygularımıza hitap eder.

Altı yaşında bir kız çocuğunun evlendirilmiş olması önce bizi şaşırtır, sonra öfkelendirir, sonra tiksindirir, sonra büyük bir üzüntüye sürükler bizi. Böyle bir fiilin toplumda yaygın olması düşüncesi bizi bir korkuya salar. Fiilin failinin hak ettiği cezayı bir şekilde görmesi ise mutlu eder bizi. Evet, adalet tek bir olayda altı duygumuzu yukarıdan aşağıya allak bullak ederek bizi bir şekilde harekette bulunmaya sevk eder ya da en azından sevk etmesi gerekir. Mesele bu kadar duygusal olunca tabi adaleti tanımlamak, ona bir şekil, bir don biçmek çok zordur.

Adalet, hukuki, siyasi, sosyal, felsefi, dini ve hatta psikolojik anlamları olan bir kavramdır. Bireysel olarak adalet kavramına baktığımızda adalet ve adaletsizlik insanın iç dünyası ie ilgilidir. Bu nedenle tarihin önceki çağlarında dahi adaletsizliğin yürekleri daraltan yönü ön plana çıkarılmıştır.

Babil Kralı Hammurabi yazdırdığı kanunları ile bilinen bir hükümdardır. Düzenlediği ve taşlara kazıttığı kanunlarının sonuç bölümünde “Hakkı yenilmiş ve şikayeti olan bir adam adaletin kralı olan benim önüme gelsin. Yazılı stelimi okusun, kıymetli sözlerime kulak versin. Stelim, ona davasını aydınlatsın, davasını anlasın, içi ferahlasın .” diyerek, adaletsizliğin gönülleri daraltan bir durum olduğunu binlerce yıl önceden bizlere söylüyor.

Adalet, tüm kutsal metinlerde, mitlerde hedeflenen, insanlara öğütlenen bir davranış ve kural olarak karşımıza çıkıyor. Sümer mitolojisinde adalet işleri, en büyük tanrı olan Güneş Tanrısı tarafından yerine getirilmesi geçmişte de adalete verilen önemi anlatmaktadır . Antik Mısır’da ölen kişinin kalbi kırk iki günahı temsil eden 42 tanrı tarafından yargılanır. Son olarak kalbi terazinin bir kefesine konulur ve adalet tanrıçası Maat diğer kefeye hakikati ve adaleti temsil eden ve başının üstünde taşıdığı tüyü koyar ve tartar. Yine Osiris, ölen kişinin kalbini hakikat tüyüyle tartar ve kalbin ağır gelmesi halinde kişi dünya hayatını kötüye geçirmiş sayılır . Bu şekilde adalet yerini bulur.

Antik Yunan’da Zeus, Hermes’e insanların işledikleri kabahatleri ve suçları istiridye kabuklarına yazarak torbasına atmasını söyler. Hermes insanların suçlarını önce istiridye kabuklarına yazar, sonra da Zeus’un torbasına atar. Zeus kendisine ulaşanları, elini torbaya atarak seçtiği kabuklarda yazan isimleri cezalandırır. Zeus’un torbasında kabuklar birikmeye başlar, çok önce torbaya atılan istiridye kabuklarında ismi yazan suçlular unutulduklarını düşünür, sevinirler. Ama er geç onlara da sıra gelir ve Zeus tarafından cezalandırılırlar . Bazen geç gelse de adalet gelir bir şekilde.

İslam inancına göre Allah’ın sıfatlarından biri Adil’dir ve Allah kullarına adaletli davranmayı emreder. İslam inancının temelidir adalet.

Toplumu oluşturan tüm bireylerin ortak yararlarını gerçekleştirmek toplumsal adaletin amacıdır . Toplumları dalgalandıran, toplumsal olayları ve savaşları başlatan adaletsizliktir.

Adalet kavramının hukuki yönüne baktığımızda, adaleti sağlamanın hukukun temel amacı olduğunu göreceğiz. Amacı adaleti sağlama olan hukuk, bu amaca ulaşabilmek için her zaman adaleti aramalı ve adalet arayışı ile adalet arama yollarını her zaman geliştirmelidir. Bunun için de en önemli unsur, hukuk devleti unsurudur. Hukuk devleti, hukuku kuran ve uygulayan gücün, yani devlet gücünün de hukuka uygun davranmasıdır.

Devlet, kendi hukukuna kendi uymuyor ise bu durumda elbette halk, adaleti devlet eliyle değil, başka yöntemlerle arayacaktır. Devlet, toplum ilişkilerini haklı bir düzene oturtmadıkça halk, yine düzene aykırı olan başkaca filler gerçekleştirecek, yeni fiiller de haklılık ile kuşatılmış olamayacağından bir adaletsizlik silsilesi oluşacaktır. Oysa haksızlıklarla baş etmenin, haksızlığı yenmenin yolu haksızlık yapanın kurallarını ona karşı uygulamak değil, aksine tüm haklılığı ile haksızlığı kuşatmak, haksızlığı haklılık ile ortadan kaldırmaktır. Şeytanla, şeytanın kurallarını kullanarak savaşan kişi, şeytana hizmet etmekten başka bir iş yapmış olmaz.

Günlük hayat içerisinde kişisel veya toplumsal olarak karşılaşılan olaylarda herkesi eşit şekilde mutlu edecek, gönlünü ferahlatacak bir sonuç bulmak tabi ki imkansızdır. Ancak herkesin yararına olan ve herkese eşit koşullarda açık olan bir uygulama adil olana en yakın uygulamadır. Herkesin yararına olma meselesi toplumda ve zamanda değişeceğinden, adalet anlayışı da bu değişime uyacaktır.

Adalet, herhangi bir olayda hiçbir zaman tek görünümle ortaya çıkmaz. Bir olayda baskı varsa özgürlüğün sağlanması, bir kişiye ya da gruba ayrıcalıklı davranılıyorsa eşitliğin gerçekleştirilmesi, genel kuralların yetmediği yerde özel durumların gözönüne alınması, haksızlıklara karşı direnme eylemlerinin yapılması, suç işleyenlerin cezalandırılması adaletin farklı yüzleridir. Adaletin görünümü bazen eşitlik, bazen özgürlük, bazen ceza olurken, bazen de ödüllendirme, iyilik, dürüstlük olarak kendini gösterebilir .

Adaletin birçok yüzü olduğundan bir devletin, yalnızca mahkemeler eliyle adaleti sağlayacağı düşünülmemelidir. Aslında bir mesele mahkemelerin alanına gelmiş ise orada zaten adaletsizlik çoktan var olmuştur. Devlet, adaleti iyi ve eşit bir eğitim vererek, halkın sağlığını temin ederek, zararlı alışkanlıklarla mücadele ederek, hastasına hızlı ve doğru şekilde tedavi uygulayarak, çevreyi koruyarak, fırsat eşitliğini sağlayarak, asgari geçim imkanlarını sunarak, bireylere gelebilecek maddi ve manevi her türlü saldırıyı daha gerçekleşmeden engelleyerek, suç daha işlenmeden sebeplerini ortadan kaldırarak, aileyi ve çocuğu koruyarak, özel gereksinimi olan kişileri destekleyerek, vergiyi kazanca göre herkesten eşit oranlı alarak, kamu kaynaklarını herkese eşit dağıtarak, kişi hak ve hürriyetlerine saygı duyarak sağlar. Hukuk eliyle adaletin sağlanmasına gelene kadar yapılması gereken çok iş vardır. Mesele bir mahkemenin önüne gelmiş ise yapılması gereken birçok şey zaten yapılmamış, adalet çoktan incinmiştir. Adil bir devlet, bunların hepsini gerçekleştirmek zorundadır. Bu devletin temel görevidir.

Adaleti isteyen birey ise dürüst davranmak, adaletin gereklerini bilmek, adaletin mahkemeler yoluyla değil, iş mahkemeye gelmeden çözülmesi gerektiğini anlamak, başkalarının haklarına riayet etmek, haksızlık gördüğü yerde imkanları dahilinde müdahale etmekle görevlidir. En azından Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır.” hükmüne uygun davranmak her bireyin dikkat etmesi gereken bir durum olmalıdır. Dürüstlük ilkesi, sadece hukuk alanında değil, sağlıklı toplumsal ilişki kurulabilmesi ve kurulan ilişkilerin yine sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi için son derece önemlidir. Sözkonusu ilke, herkesin sözüne sadık kalmasını, insan ilişkilerinin vazgeçilmez unsuru olan karşılıklı güvenin boşa çıkarılmamasını, hakların kötüye kullanılmamasını ve kişilerin dürüst bir kimseden beklenen davranışı sergilemesini öngörmektedir . Bu basit kuralın uygulanması birçok meseleyi belki de halledecektir. Adaletin gökten düşeceğini düşünmek, devletten, topluluktan veya başka kişilerden beklemek, adaletsizliğin temel sebebidir. Adalet için herkes elini taşın altına koymalıdır.

H. Argun Bozkurt, Hukukun Öyküsü, Seçkin Yayıncılık, Güncellenmiş 2. Bası, 2018, Ankara, s.98. Bozkurt, a.g.e., s.75. Bozkurt, a.g.e., s.67-73. Bozkurt, a.g.e., s.57. Anıl Çeçen, Adalet Kavramı, Seçkin Yayıncılık, Güncellenmiş 4. Bası, Ankara, 2015, s.31. Çeçen, a.g.e., s.277. Serap Helvacı – Murat Topuz, Geçmişten Günümüze Özdeyişlerle Hukukun Kadim İlkeleri, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2022, s.114.

Bilgehan Özdemir

Bilgehan Özdemir hukuk bürosu olarak, müvekkillerimize en iyi hizmeti sunuyoruz. Profesyonel ekibimizle, her türlü hukuki konuda yardımcı oluyoruz. Amacımız, müvekkillerimizin haklarını en iyi şekilde savunmaktır.

Amacımız, müvekkillerimizin haklarını en iyi şekilde savunmak ve onlara adaletin gerektirdiği şekilde hizmet etmektir.

Son Paylaşılanlar



İletişim